Birahaneye götürülen küçük bir çocuk, sorumsuz bir babayı; sorumsuz bir baba, mutsuz bir evi; mutsuz bir ev, seyreltilmiş çamaşır suyuyla silinmiş yün halı haricinde herhangi bir yaşanmışlık kokmayan bir salonda, masaya oturmuş kaderine ağlayan bir anneyi; ağlayan bir anne, daha da büyük sorumsuzluklar göstererek onu cezalandıran öfkeli bir babayı işaret eder.
Kadının “Bir gün olsun ilgilenmiyorsun. Senin de evladın bu, hiç mi sevmiyorsun?” diyerek kocasının eline tutuşturduğu bebek, sözüm ona gezdirilirken “şöyle bir” uğranan meyhanede kısa süre ilgi odağı olur. Tütün kokan sararmış parmaklar yanağından yumuşak bir makas alır, ardından beyaz leblebi kâsesine uzanırlar. Çocuğun bebek kütlesi, babasının giderek gevşeyen kolunun insafına kalmış vaziyette, ağır ve ekşi bir ter kokusuyla ve tonu aniden yükselip alçalan sohbetlerle sarılır. Masumiyeti, yanında durduğu adamlara tezat yaratacak aklığıyla kadraja girer ve onun sayesinde dar omuzlarının üstünde vücuduna göre hayli oransız büyüklükte bir baş taşıyanların sayısı ikiye çıkar.
Elmira
Fotoğraf yazılarına başlık koymak, onları adlandırmak konusunda konusunda genel olarak fazla becerikli değilim. Ama bu fotoğrafın adı ilk gördüğümden beri zihnimdeydi: “Efes Pilsen Kardeşliği”! Gün ışığı ile fazla temasın getirdiği sararmışlık, üzerindeki sinek pislikleri ve üst kenardaki fazla zedelenmemiş delikler… Büyük olasılıkla bir elektrik tesisatçısı, ya da berberin lambri kaplı duvarlarında uzun süre asılı durmuş bu fotoğraftaki üç kişi kardeş olmasalar bile, en azından bir dönem birbirlerine çok yakın olmuş olmalı.
E.P. Kardeşleri uzun bir masanın en ucuna eklenmiş servis masasında yer bulabilmişler kendilerine. Masanın yiyecek açısında fakirliği ve adam başı şişe hesabı ile dağıtımı yapılan Efes Pilsen biraları mütevazi bir geceyi anlatıyor. Soldaki genç adamın kucağına bir süreliğine verilmiş olduğu sezilen çocuk ta işin içine katıldığında; ağır içkili bir işret gecesi değil de, “aile” katılımlı masum gece anısı olmaya iyice yaklaşıyor iş. Belki, bir gazinoda, çay bahçesinde yapılan düğün veya uzak taşralıların büyük kentlerde kurulu hemşerilik tezgahı katkılı ama aslında “basit çıkarlarımız için birlikte hareket edelim” kurnazlığı yüklü yüzlerce dernekten birinin gecesi.
Ortadaki, geğirdi geğirecek duruşlu zat iki yandaki kardeşler tarafından sevilen, saygı duyulan bir kişi. Onların “ağbisi”. Boyundaki gevşekçe kravat, bardağın hafif kaldırılışı, kamerayı süzüşteki amatörlükten uzak tavır onu farklı kılıyor. Bugünlerin lafı ile “parayı bulmuş”. Bin dokuz yüz yetmişlerin ortalarında, kim bilir hangi büyük kentin merkezden az uzak bölgesinde; göreceli başarıya, paraya pula, rahata daha önce ulaşmışa benziyor.
İki yandaki gençler, biri bıyıkları, diğeri hülyalı ama keskin bakışları ile ülkeyi o dönem felç eden politik itiş kakışın, boktan boğuşmanın harcanmaya mahkum figüranları gibi görünüyorlar. Bu gecenin sonunda her şey değişecek, “ağbi”yle ortak ticarete atılacaklar. Ya da, sırf ortadaki "şefim" ısmarlıyor diye rakı bardağında bira içen garibanlar olmaktan başka bir özellikleri yok bu karenin içinde. Kim bilir?
BvP.
kafa sesleri çok yakın geldi, takipteyim.
YanıtlaSil