İşletmemizin Amaç ve Hedefleri


Ben de herkes gibi sokakta, bir dükkanda, restoranda veya tren vagonunda gördüğüm, tam önümden yürüyen, karşıdan gelen, bir aracın içinde yanımdan geçip giderken kısa bir süre göz göze geldiğim insanlar hakkında içimden hikayeler uydurmayı çok severim. Tanımadıkların hakkında hikayeler yazmak çevrende olup biteni anlamaya yaradığı gibi, ne olduğunu ve ne olmadığını ayrıştırmaya da yarar çünkü. Sen olmayanlara bakarken gözlemlediğin kontrast vesilesiyle kendini daha iyi anlarsın. Yani muhakkak dışa dönük bir insan olmaya bile lüzum yoktur bunu yaparken; insanlığına dair azıcık merak yeter de artar bile.
Bazen bu alışkanlığa sahip arkadaşlarımla gözlemlediklerinden yorgun düşeriz, omuzlarımızı çökmüş buluruz. İçinde durduğumuz odada, salonda, sınıfta, ofiste, sohbet ortamında denk geldiğimiz kişilere dair tüm dengeleri, kitap gibi okunan o kaşları-gözleri, çocuklarını kulaklarından çekiştiren kötü anneleri, kalabalık içinde iş yapmaktan rahatsız olmadığıyla iftihar eden ve laptop ekranındaki tek aktif pencere olan Google açılış sayfasına ciddiyetle bakan adamları, yüksek sesle anlattığını herkese duyuranları, cep telefonuyla ağzı arasına avucunu gerip kısık sesle konuşanları, sabırsızca titreyen dizleri veya atılan kahkahanın şiddetiyle arzulanan kişinin omzuna konan ve niyeti belli eden elleri, sahip olmakla övünülen alışkanlıkları ve işaret ettiklerini, özenle tercih edilmiş giysileri ve bir moda uğruna amansızca şekil verilmiş saçları, kaçınılan kelimeleri, verilmeye çalışılan pozları, bürünülmeye çalışılan karakterleri birkaç dakika içinde gözlemleyip, sonrasında bulgularımızı birbirimizle paylaşırız. Bununla yetinmediğimizde, yakaladığımız ve birbiriyle örtüşen detayları iştahla büyüteç altına alır, olası sebeplerini deneyimimiz nisbetinde hayalimizde bir geçmiş yaratarak mantıklı zemine oturtmaya çalışırız. Yaşam alanımızın koordinatlarını böylece belirleriz, iki aşamalı bir soruya cevap vermek için: Kimlerle aynı alanı paylaştık ve kimlerle tesadüfen yan yana duran, nasıl insanlarız biz?
Benzer bir merakla, Baron von Plastik de bir süredir blogunda eski fotoğrafların anlattıklarını sorguluyordu. Yaptığı, birtakım eski fotoğrafları yorumlarken kimi zaman dünya veya Türkiye tarihinin, kimi zaman arkeoloji ve mimarlık biliminin veya sosyal bilimlerin onayladığı gerçeklere paraleller çizmek ve fotoğrafı örneğin plajda mozaikli kaldırım üstünde hırkasıyla poz vermiş bir beyefendinin görüntüsü olmaktan kurtarıp, üç boyutlu, anlaşılır ve canlı kılmaktı. Söz konusu adamın kim olduğunu, yaz sıcağında hırkayla durmanın mantığını, yabancı ülke plajında poz vermenin lüzumunu, ekonomisini, kaldırımın tasarım bakımından özelliğini ve daha neleri irdeliyordu böylece. Gün gelip de son derece anlaşılır bulduğum bu çabasını müstakil bir bloga dönüştürmekten bahsettiğinde fikrin mükemmelliğinden bu yüzden hiç tereddüt etmedim. Yazı yazarken ona kıyasla çok daha içgüdüsel ve plansız biri olduğum için aramızdaki tarz farklılığından bambaşka okumalar çıkacağından, paralellerimizin kimi zaman kesişeceğinden ve her durumda tek başımıza yapabileceğimizden çok daha zengin hikayeler uyduracağımızdan emindim. Hem zaten kısa yazılar yazmayı kelimelerle polaroid çekmek olarak niteleyen, tüm detayları alelade bir karenin içine sokmaktan büyük zevk alan biri olduğumdan, eylemi terse çevirerek silkelenen bir fotoğraftan düşen detayları inceleme fırsatını kaçıramazdım.
Bu bloga işte böyle hevesle dahil oldum. Keyfimiz istedikçe de güzel şeyler yazacağımızı düşünüyorum. Siz de okumaya heveslendiyseniz, hoş geldiniz!
Elmira

Çoğu tanımadığım insanların yitik anılarına neden ilgi duyduğumu ve onlara  ait fotoğrafları neden uzun zamandır biriktirdiğimi dilimin döndüğünce şurada anlatmaya çalışmıştım.
Bu sapkın ilgiyi aklıma gelen her abuk sabuk şeyi uluorta yazdığım o blog’da, “eski fotoğraflar bize neyi anlatır” başlığında sürdürmek bir süre sonra o kadar da anlamlı olmamaya başladı. Çünkü,  her fotoğrafın doğrudan bir şeyler anlatmasını bekliyorum. Mutlak dikkat çekici bir yapı, özel bir zaman dilimi, bir anlatılmaya değerlik hali içinde ne anlatacakları açık, mesajları  dümdüz olmalı. Oysa sıradan fotoğrafların gerçekliği ile örtüşen bir durum değil bu. Sıradan olanın anlattığı (ya da, anlatmaktan kaçındığı)  çok daha derinlerde çözülmeyi bekliyor. Bazıları da o kadar sıradan ki, bu iç bunaltıcı durumları onları üzerinde düşünmeye değer kılıyor. Bu grup aslında kaybolanı arayıp bulmak kaygısı ile değil, sıradan olanı da bir yerlerde kayıt altında tutma dürtüsü ile bir yerlere yerleşme hakkına sahip oluyorlar. Her iki gruba giren fotoğraflar da galiba  ayrı bir bloğu hak ediyor.
Halen e postalarında ikinci çoğul şahıs zamiri kullanan; işi başından aşkın,  çok nazik, çok  akil  Elmira’yı bu işe ikna etmek düşündüğümden kolay oldu. Muhtemelen aynı görüntünün farklı/benzer anlamları üzerinde kafa yorma, aynıyı farklı görüp, kayıt altında tutma heyecanının büyük payı var. Ama galiba işi ikimiz için de meraklı  kılan; tümüyle farklı formasyonda, birbirini ancak yazdıklarından tanıyan, incelikli  bir analizin büyük olasılıkla aynı dünya görüşünü bile paylaşmadıklarını ortaya çıkaracağı, farklı (kişisel bloglarda yazdıklarımıza bir göz atmak yeterli)  iki kişinin aynı görüntüye baktıklarında neler gördüğünü/göremediğini  “görmek”.
Şimdilik stoklardaki fotoğraflar üzerine yazmakla beraber,  her türlü başka görsel malzemeye ve bu malzemelerin tematik gruplanışlarına açığız. Örneğin; “60’lı 70’li yıllarda politikacı ayakkabıları” ile  ilgili görsel malzemeyi toplama ve üzerinde ileri geri konuşma  hakkımızı saklı tutuyoruz.
Hangi fotoğrafın konulacağının, hangisinin üzerine yazılacağının belirgin bir kuralı yok. Bazıları üzerine ikimiz de yazarken, bazen yalnızca birimize söz etmeye değer geliyor. Hiçbir şeyin yazılmadığı fotoğraflar da var. Gevşekte olsa uymaya çalıştığımız; bir fotoğraf üzerinde düşünür yazarken, diğerinin yazdıklarını okumamak… Yazdıklarımız bittiğinde tümüyle aynı sonuçlara ulaştıklarımız olduğu gibi, bütünüyle ayrı telden çalınanlar da oluyor. Bazen birimiz önemli bir detayı ıskalıyoruz, öteki görüyor. Belki de, gerçekte hiçbir şeyi göremiyor, tümden ıskalıyoruz. Yazdıklarımız tümüyle palavra.  Bilmek mümkün değil, ama ilginç…
BvP.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder