30 Ağustos 2012 Perşembe

Efes Pilsen Kardeşliği II


Benzer bir fotoğrafa atıfla benzer biçimde adlandırılmış olsa da, seksen başlarından olduğunu düşündüğüm bu kareye belki başka bir ad vermek gerekli.

Masadaki açılmamış bira şişelerinin; pastanın, mumların ve meyve tabağının sezdirdiği neşeli toplantının ve olası teklifsizliğin üzerini lineer, kalın bir hiyerarşi boylu boyunca çiziyor. Muhtemelen bir askeri tesis yemekhanesinde; paneldeymişçesine yerleşilmiş masaların gerisindeki “komtan”lar: İki albay bir yarbay ve oturmak üzere olan binbaşı, doğal olarak rütbe sırasına göre dizili! Hepsinin yüzündeki ciddi, daha doğrusu nötr ifade durumun gereklerine göre aynı anda değişmek üzere hazır.

Eğlence ya da törenin başlamasına çok az var. Arkada, kareye tesadüfen girmiş sivil görevli çabucak son kontrolleri yapma telaşında. Fakat arkadaki kara tahta ve resmin solunda, yerden yüksek sehpadaki televizyon ile hemen altındaki regülatörü birbirine bağlayan kablolar için yapılabilecek bir şey yok. Maalesef karmakarışık bir fon oluşturuyorlar. Binbaşım oturmak üzere. Muhtemelen şeref konuğu, en yüksek kıdem ve rütbe sahibi kişi henüz gelmemiş. Sağ tarafta onun sandalyesi henüz boş. O da gelip, yerine oturduğunda, bu biralı, pastalı meyve tabaklı (mevsim yaz olmalı: kirazlar ve -belki de- kayısılar seçilebiliyor) “neşeli tören” başlayacak…


BvP.

Askeri disiplin altında gerçekleşecek bu mütevazı kutlamanın şerefine tıpkı zarif şarap kadehleri gibi özenle dizilmiş ve henüz kapağı bile açılmamış bira şişeleri insana şimdiki zamana has, bu fotoğrafın çekildiği günlerde henüz bize çok uzak olan ve bir ürünü tanıtma amacı güden lansman gecelerini anımsatıyor. Sanki masa başında sandalyeye oturanlar değil, asıl masanın üstünde, çikolatalı pasta ile armutların üstüne serpilmiş üzümlerden ibaret meyve tabağı, bir örnek birkaç cam küllük ve küçük bir tabak içinde yakılıp doğum günü sahibince üflenmiş iki koca mumun arasında yer alan bira şişeleri gecenin asıl onur konukları. Böyle resmi kılıklar içindeki ciddi adamlara bu denli halk tipi, laubali bir kutlama dokunmuş olsa gerek, soldan üçüncü asker durumu en azından midesinde hazmedebilmek için elini böğrüne götürmüş.

Elmira

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Halim Alyot

Türk Heyeti Farnborough'da Hawker Hunter Uçağını İnceliyor.
Soldan Sağa:
 İngiliz Mihmandar, Ahmet Emin Yalman, Ahmet Şükrü Esmer, Halim Alyot.

1950’lerde İngiltere’ye yapılmış gezi sırasında, bir grup Türk gazeteci dönemin en yeni avcı uçaklarından birini, İngiliz yapımı "Hawker Hunter"i inceliyor [1]. Bu şık beylerden  uçağın gövdesine en yakın duran kişi Demokrat Parti’nin önemli bürokratlarından Basın Yayın ve Turizm Genel müdürü Dr. Halim Alyot.
Arkadaki nottan, Farnborough’ta  her yıl düzenlenen ve esas olarak  İngiliz Havacılık Endüstrisinin ürünlerini tanıtmaya yönelik bu etkinliğe katılanların dönemin kalburüstü gazete sahipleri olduğunu öğreniyoruz.  Ahmet Emin Yalman “Vatan”, Falih Rıfkı Atay “Dünya”, Ahmet Rüştü Esmer “İstanbul Ekspres” gazetelerinin sahipleri ve aynı zamanda başyazarları. Ayrıca Ankara’dan  Ulus ve Zafer gazetelerinin diplomasi muhabirleri de var. Fotoğrafta sadece mihmandar, Ahmet Emin Yalman, Ahmet Şükrü Esmer ve Halim Alyot görünüyor. Oldukça detaylı bilgiler verilmiş olmasına rağmen maalesef tarih yok. Fakat Neville Duke tarafından kırılan saate  727.6 millik hız rekorundan bahsediliyor.  Bu uçuşun Eylül 1953’de gerçekleştiğini, Farnbough’taki gösterilerin de her yıl temmuz ortasında yapıldığını biliyoruz. Yani, 1954’den sonra olmalı. Fakat muhtemelen o yıl değil. Mayıs 1954’deki genel seçimlerden sonraki yaz ayları Bay Halim Alyot için pek iyi geçmemiş olmalı… Fotoğrafın 1956  yılına ait  olduğunu düşünüyorum…Niye mi?
Aslen Giritli olan ve Çanakkale’de çok hısım akrabası olan Alyot’un kardeşi de Çanakkale DP yerel örgütünün ileri gelenlerindendir. Bu hısımlar ve kardeşi ona DP’den milletvekilliği teklif ederler. Bu tekliften hoşlanır, fakat “memur tabiatlı” olduğu için gerekli müsaadeleri almayı ihmal etmez ama, bir talihsizliği olur! Adnan Menderes o sıralar fazla meşguldür, kendisini göremez. Fakat Fuat Köprülü ve Başbakanlık Müsteşarı Kudretli Ahmet Salih Korur ile temas eder. Hem Köprülü hem de Korur bu adaylığı olumlu karşılar. Halim Alyot’ta gönül rahatlığı ile Çanakkale’ye gider, yoklamaya girer ve kazanır. O sırada bir başka “Çanakkale Çocuğu” Muzaffer Baykan’da taa Amerika’dan kalkıp yoklamaya girmiş ve o da kazanmıştır. Bu iki memnun ve mes’ut  aday Ankara döndüklerinde kendilerini bir sürpriz beklemektedir. Adaylıktan vazgeçmeleri istenir! Menderes “garanti Çanakkale” için başka adaylar düşünmektedir. Muammer Baykan talebi kabul eder, fakat Halim Alyot direnir. Öyle ya,Köprülü’den ve Korur’dan izin almıştır.  Adaylıktan çekilmeyi onuruna yediremez, “Hayır” der. Bunun üzerine Menderes kendisini çağırır, fakat onu kabul etmeden önce vazgeçtiğini bildiren bir kağıt imzalamasını ister. Alyot imzalamaz, iş iyice inada biner ve kalkıp Çanakkale’ye gider adaylığını bağımsız olarak koyar. Fakat yoklamada kazanmış olduğu halde üzerinde DP etiketi kalkınca ancak birkaç bin oy alır! [*] Metin Toker anılarında bu olaydan söz edip, sonucun Adnan Menderes’e sonradan “ben odunu aday göstersem seçtiririm” dedirten örneklerden biri olduğunu anlatıyor.[2]
Dönüşünde ise kızağa alınıp Başbakanlık Yüksek Murakabe Heyeti’ne atanır.  Uslu, söz dinleyen Muammer Baykan ise onun yerine Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğüne getirilir. Fakat ilerleyen yıllarda tekrar göze girer, 1956-1957 arasında yeniden Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğüne getirilir.  Ekim 1957’deki genel seçimlerde de  milletvekili  seçilir  -ya da- yapılır.
 BvP.

[1] Geriye ok açılı kanatları, dar gövde kesiti ve kanat köklerindeki fiyakalı hava alıkları ile son derece zarif ve  başarılı tasarıma sahip; gelişim potansiyeli yüksek bu uçak tüm olumlu özelliklerine rağmen, güçlü rakibi North American şirketi üretimi “F-86 Sabre” jet avcı uçağı karşısında beklenen satış başarısını gösteremez. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülke Kore Savaşında gösterdiği performansın da etkisi  ile F-86’yı tercih eder. ( Askeri Yardım Programı çerçevesinde yapılan bu teslimatlarda Türkiye'nin fazla bir seçeneği de yoktur aslında).
Hawker Hunter, 1/48. Model: BvP.
Hunter ise  İngiliz Ticari egemenliği altındaki Körfez ülkelerine, Hindistan’a ve tuhaf bir şekilde, İsviçre’ye satılır (Bu iki ülkenin anlaşmaları yaklaşık yüzer adetlik büyük işlerdir).  Çok üstün uçuş nitelikleri yüzünden üç hava kuvvetleri hava akrobasi ekiplerini bu uçaktan oluşturur. Şili, Lübnan, Umman Ürdün, Somali, İsviçre, Singapur, Zimbabwe 1990’ların ortalarına dek aslanlar gibi kullanırlar. Hatta, Hindistan’ın sahip olduğu hedef çekici Hunter’lar 1999 Kasımına kadar hizmette kalır. Fotoğraftaki Hunter Umman Hava Kuvvetlerine ait bir MK.9’un 1/48 ölçekli modeli.
[2] Toker, Metin. Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları. “DP Yokuş Aşağı, 1954-1957”. (s:35-36).  3. Kitap. Genişletilmiş 3. Basım. Bilgi Yayınları, Ankara. Mart 1991.
[*] 1954 seçimlerinde bağımsız adayların Çanakkale’den aldığı toplam oy sayısı: 2.721 olarak açıklanmıştır.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir odadan diğerine - Çok başına kurulan hayaller


Singer Dikiş Kursu Mezunları. 5 Aralık 1949. İskenderun.


Öğrencilerden birçoğunun el sanatı öğrenmekten ziyade salonunda belli belirsiz bir tıkırtıyla ilerleyen yelkovanın inadına zamanın adeta durduğu şehriye kokan evlerinden kaçıp, dışarıdaki gerçek hayata karışabilmek için çıkış yolu olarak gördükleri dikiş kursunun mezuniyet günü, tam da bu sebepten yüzlerde buruk bir gülümsemeye sebep olmuş. Tedirginliğin sebebi: Bundan sonra gece yatmadan süngerli tele sardıkları saçlarını limon suyuyla sertleştirdikten sonra, derisi yanlardan gevşemiş hafif topuklu ayakkabılarla caddelerde seke seke yürüyebilmek için nasıl bir mazeret uyduracaklar? Kurs çıkışı paralel sokaktaki pastanede ağız dolusu laf ederken bir yandan küçük bir tepsiye dizilmiş incecik cam bardaklarda servis edilen iç bayıcı tatlılıktaki limonatadan içerlerdi, hava kararmışken sokakta olmanın heyecanı ayaklarının altını kaşındırır, bu keyif uğruna kursu bahane etmenin vicdan azabı içlerini ince ince ne güzel yakardı. Halbuki bugün bu odaya, sansürsüzce ve yanakları kızarmadan erkekler, büyük şehirlerde yaşayan özgür kızlar ve film yıldızlarının çarpık özel hayatları gibi birçok şeyden bahsetmekten, yüksek sesle dedikodu yapmaktan, ve neredeyse sıkı sıkıya kapatılmış pencerelerin camlarında buğu yapacak kadar yoğun hayaller kurmaktan çekinmedikleri bu yasaksız alana ve onun vesilesiyle önlerine açılan sokak hayatına veda edecekler. Fotoğrafın orta yerine dağılmaz, çelik gibi bir neşeyle kurulmuş güzel dikiş hocalarıyla da bir daha kim bilir anca mahalle pazarında, küçük bir oğlanı telaş içerisinde çekiştirirken karşılaşacaklar.

Elmira