21 Ocak 2013 Pazartesi

Beyaz Falkon’da Bir Bey

Curtiss-Wright CW-22 Eğitim Uçağı 



Fotoğrafı   Ahmet  bana yollayıp da yaz bakalım bir şeyler dediğinde birazcık tırstım açıkçası. Uçağın içinde poz veren bir bey… O kadar … Ne yazayım ki ben şimdi buna. Muhtemelen hafta sonu pilot olan eniştesini ziyarete gitmiş bir lise talebesinin kendini Top Gun şeyi (neyi?) zannedip eniştesine rica minnet çektirttiği bir hatıra fotoğrafı işte. Enişte bey  her ne kadar yassah (veya sakıncalı) olsa da kıramamış kayınçoyu; mümkün olduğu kadar uçağın tipini, numara v.s.  göstermeden kadraja alarak basmış deklanşöre…

Bunları yazacaktım fasulye aklımca. Hatta saçlara takılmıştım. Acaba limon kolonyası ile mi taranmıştı yoksa Hasan marka briyantin imalatı başlamış mıydı çoktan ? Saç şekli ve gömlek için yorum yapmak benim tevellütü aşıyor hakikatten.

Biraz tayyareden bahsedeyim isterseniz, azıcık malumatın kimseye bir zararı olmaz.

Beyaz ve Kara Falcon kardeşler mutlu günlerinde.
(Fotoğraf : Özkan Türker arşivi)
Otuzların sonları, savaşın arifesi. Hava kuvvetlerimiz eldeki eski model tayyarelerini yenileme çabasında fakat mal kıymetli, paranla bile alamıyorsun... Bırak hibe, hediye, v.s yalan o zamanlarda. Araştırma sürerken Amerikan Curtiss firması "Falcon tayyarelerini tiko para hemen teslim ederim" diyor. Bakıyor bizimkiler mal güzel, ihtiyacı karşılar, yazılıyorlar hemen.


ve 1940 yılında 50 adet tayyareyi veriyor Curtiss. Eskişehir’de bulunan Uçuş Okulu’nun  2.Tabur 3.Bölüğü alıyor yeni tayyareleri. O zaman için hakikatten güzel tayyare bunlar. Yalnız bizimkiler biraz bocalıyorlar çünkü iniş takımlarını kanat içine alan bir tayyare ile ilk defa uçmaya başlamışlar. Doğal olarak bir sürü kaza, üzücü olay v.s. Sonra diyorlar ki bir bunların tekerleklerini sabitleyelim alışana kadar. Yapıyorlar da. Kazalar azalıyor doğal olarak. Bir müddet geçince artık alıştık bir dangalaklık yapmayız diyorlar, açıyorlar kilitleri. Ve kazalar tekrar başlıyor. Her neyse  pek sevilmiş olsa gerek aynı modelden bir sipariş daha geçiliyor Curtiss’e ve 1942 de 50 adet daha satın alınıyor. İlk gelen tayyareler kamuflaj boyalı olduğu için Kara Falkon adı takılmış. Yeni gelenler ise metalik renkli ve bunlara da Beyaz Falkon demişler. Bu tayyareler hem hava kuvvetlerinde hem de o zamanlarda gedikli astsubay pilotların yetiştirildiği Türk Hava Kurumu’nda  kullanılmış taa ki dost ve müttefik Amerika Marshall yardımı ile 1949’da T-6 Texan tayyarelerini verene kadar. Bundan sonrası malumdur ki hizmet dışı kalmış tayyareler düdüklü tencere , matara , kap kacak, korniş olarak hizmete devam etmişler. Fakat nasıl olmuşsa bir tanesi hatıra olur gelecek kuşaklara diye vermemişler hurdacıya, korumaya almışlar ve bir şekilde korunmuş da günümüze kadar (*).

Falcon tayyaresinin merhum Nejat Deryakulu tarafından
orjinaline uygun olarak yapılmış istikamet dümeni .
(Fotoğraf : Özkan Türker )
Hikayeye malzeme olan uçağın ön pilot mahalli (kokpit)
bugünkü görünümü  (Fotoğraf: Özkan Türker)
Curtiss (Beyaz) Falcon tayyaresinin bugünkü durumu.
http://www.hho.edu.tr/muze/600/curtis.htm)

Her ne kadar korunmuş olsa da bu bizim Beyaz Falcon pek hakir görülmüş, bir hangardan bir piste itilmiş kakılmış, olmuş Bataklı Damın Kızı Aysel. Neticesinde, kuyruk dümenini kaybetmiş. Altmışlı yıllarda bir müze açılması fikri emirle ciddiyete bindirilince rahata ermiş Beyaz Falkon. Artık onun da kalan ömrünü huzurla geçireceği bir hangarı olmuş. Kaybettiği kuyruk dümeni hayırsever bir emekli hava subayı tarafından orijinaline uygun olarak yeniden yapılmış ve boyanmış. O artık yeni müzesinde ziyaretçilerini beklermiş…

Yazımıza mevzu,  işte bu uçağın muhtemelen 1940-50 arası bir dönemden fotoğrafı. Daha sonra çekilmesi zor bir ihtimal.

Durum bundan ibaret, basit bir tayyare içi fotoğrafından ne hikayeler çıkıyor. Bakalım daha  neler göreceğiz  şu sahaf mallarından?

Özkan Türker





(*)  Tahminen 442 adet üretilmiş bulunan Curtiss Falcon tayyaresinden günümüze sadece iki tanesi gelebilmiştir. Bunlardan bir tanesi  Florida’daki Donanma Hava Müzesi’nde  diğeri İstanbul’daki Hava Kuvvetleri Müzesi’ndedir.










14 Ocak 2013 Pazartesi

Memurlar

Devlet Memurları Tatil Gününün ve Güneşin Tadını   Çıkarıyor
İskenderun Sahili 1947 veya 1948

Hukuk fakültesini bitirmemize yakın, arkadaşım Mehmet’le kafa kafaya verip, Bahariye Caddesi’nin ara sokaklarındaki bina cephelerine serpilmiş paslı avukat bürosu tabelalarına bakarak ve epeyce dramatize ederek mezun olduktan sonraki iş hayatımızın hayalini kurmaya başlamıştık. Adım atanın içini kokusuyla kaldıracak, filtresiz, ucuz sigaraların dumanı sayesinde erimeyen sise boğulmuş bir hanın odacığında,  beyazlamış uzun bıyıkları nikotinden sararmış, adliyeye giderken elinde salladığı bond çantasının kapağı yerinden kopup ayrılmaya yüz tutmuş, eşten dosttan gelen üç-beş icra davasının takibinden başka şey yapmayan, avukat kelimesinin vaktiyle ifade ettiği saygının hakkını veremeyenlerden olup, ölene dek sefaletle savaşacaktık. Detaylandıkça insanın hem içini acıtan, hem garibanlığına güldüren bu hayal, sonradan basbaya fobimiz oldu. O kadar ki; ben yurtdışına yüksek lisans yapacağım diye bir daha geri dönmemek üzere kaçtım, Mehmet akademik kariyer edinmek için avukatlığı bir kenara bıraktı.

Baron von Plastik’in fotoğrafa koyduğu “memurlar” ismine bakarken, fotoğrafın çekildiği sıralarda memurluğun saygın bir mevki olduğunu tekrar hatırladım. Sonra en kötü televizyon şovlarının yayınlandığı yerel kanallara benzer bir estetik anlayışıyla hizmet veren Memurlar.net web sitesine ve şimdiki memur profiline aklım gitti. Derken yönetici kademesinde sayılmayan cins çoğu düşük seviye memurluğun artık nasıl da bir paçozluk, nasıl bir yokluk, nasıl bir muhtaçlık çağrıştırdığını; bu insanların çeşitli sınavlar, kuralar ve çekilişlere, değişip duran uçucu haklara bağlı şekilde görevlerini yapmaya çabaladıklarını düşündüm. Mehmet’le sararmış bıyıklı gelecek öngörümüz, belki de şimdinin memurlarında can bulmuştu. 

Kalemimi koyverdiğim bu uzun girizgâhın ardından fotoğrafta neyi işaret etmek istediğime geleyim:
Tatlı bir bahar günü öğleden sonrasında  (gölgelerin düşüşü beni güneşin biraz olsun eğildiğine ikna ediyor) az önce yenmiş yemeğin üstüne içilen Türk kahvesinin ve keyif sigarasının yanında kimisi sayfalarını paylaştığı gazetesini okuyor, kimisi kılığından asker olduğu belli olan arkadaşına yanaşmış, fotoğrafçı için poz kesiyor. Herkesin sandalyesi objektife dönük, garson bile olduğu yerde dikilerek hazrolda durmuş. Dirsekten büküp sol omzuna yasladığı tepsisinin hemen arkasında kalan, bir kayanın üstüne çökmüş ufku seyreden adamı bileğinde taşıyor sanki. Yalnız hepsinden önemlisi, fotoğrafın kadrajına aslında çağırılmamış, sol arkada oturan esmer yüzlü, yoksul görünüşlü adam. Bu adamın rütbe vermeyen cinste kep takılan mesleklerden birine mensup olup, bekçi veya kapı görevlisi olarak çalıştığını tahmin ediyorum. Uzaktan, memurlar grubunun çektirdiği fotoğrafa başka açıdan bakıyor; mühim adamların dimdik oturuşlarını, ilikli yakalarını, kendisinin tersine mevsimle uyumlu giyimlerini yaban gözlerle süzüyor. 
 
Elmira
 
 
 

9 Ocak 2013 Çarşamba

Belgesidir (Tuhaf İnsanlar)



Uzaktayken hasretle birbirine mektuplar yazıp fotoğraflar gönderen karı-koca, şimdi kayınvalidenin gözetiminde, kavuşmayı kutluyorlar. Önlerine ayrılıklarının tarih şeridini dizmişler adeta: Şekerliğe dayalı duran miğferli bir askerken polaroidle çekilmiş adamın fotoğrafı, az ilerisinde tüylü masa süsüne yaslı, yine askerde arkadaşlarıyla pozu(belki de cephede? Baron von Plastik bu konuları daha iyi bilecek, formayı da değerlendirecektir eminim), hemen yanında kim bilir sırtını masanın üstünde duran neye yaslamış, güzel yüzünü de, boynunu posunu da unutmasın diye karısının stüdyoda çektirip yolladığı fotoğrafı ve hemen altında özenle yerleştirilmiş iki küçük vesikalık.

Adam fotoğrafın sağında, güneş altındaki talimlerden esmerleşmiş yüzünde hayli içten, memnun bir gülümseme; adeta kapıdan girdiği gibi kadın şefkatiyle etrafı sarıldığı için yüzüne kan gelmiş. Yalnız şu telaşta bile ihmal etmemiş, elinde desenli, porselenden bir kutu tutuyor. Belli ki annesinden hatıra olsun diye alıp götürmüş veya başka bir manevi değerihayatı pahasına ayakta tutmayı simgelesin diye onunla beraber bunca yolculuk etmiş. Şimdi bu karede, özenle ve biraz da anlamsızca salonun orta yerine çekilen masanın üstünde, hatıralar geçidinin son parçası o kutu. “Seni de unutmadım anacığım” kutusu.
Kayınvalidenin öbür yanında oturan ve aradaki hasretin hala tam olarak sona ermediğinin farkındaki gelin, belli belirsiz surat asıyor. Yine de bir gece önceden sarılmış saçları, makyajlı yüzü, boynuna önemli günlerde taktığı üç sıra hakiki inci kolyesi kocasının dönüşüne duyduğu hevesi gösteriyor. Fotoğrafçıya doğru doğrulttuğu kör bakışlarında “Herkes gitse de kavuşsak” sabırsızlığı.

İşte bu fotoğraf tüm bunların belgesidir. 

Elmira 

Hiç tanımadığı  insanların bilmediği  halleri konusunda  şeyler yazmaya çok hevesli olmasak bu işlere kalkışmazdık elbette ama,  şu fotoğraf cesaretimi bütünüyle kıranlardan. 
Öyle bir durum ki şu masanın etrafında olanlar,  bir iki  üfürük bilgi kırıntısından başka söyleyecek  şeyim yok. Daha önce böyle bir şey görmedim maalesef. Bilinmedik bir sosyal davranış, bir moda  gibi. Şimdilerin pek revaçta sehpa ortasındaki nesne etrafına hafifçe dolanarak biçim verilmiş  örtü türü bir  "şekil"  var sanki orada.
İnce tüylerden  süsün önündeki bir dizi fotoğrafın genç  üsteğmen ve genç kadına ait olduğu anlaşılıyor. Stüdyoda çektirilmiş fotoğrafta da aynı inci dizilerini takmış.   Arazide çekilmiş, tüylerin tam önündeki büyükçe fotoğrafta ise  manevra kayışlı, kepli ve güneş gözlüklü  bir grup genç asker var. Soldaki daha eski döneme aitmiş gibi görünen bir üniforma giymişken, sağda ayakta duranın üzerinde 1947'den sonra orduda kullanılan "Ike Jacket"e benzer  veya tulum gibi bir şey var.  Aynı üniformayı  "esas" fotoğraftaki subayın üzerinde de görüyoruz. Sokakta  giyilen bir üniforma değil de;  arazide , garnizon içinde giyilen bir şeye benziyor. 

Ama tüm bunlar bana;  masa üzerine fotoğraflar, tüyler ve teneke bir kutu konularak çektirilmiş şu fotoğrafa nelerin gizlenmiş olduğun, gizlenenlerin  kime ne söylediğini açıklayamıyor. 

BvP