![]() |
Devlet Memurları Tatil Gününün ve Güneşin Tadını Çıkarıyor İskenderun Sahili 1947 veya 1948 |
Hukuk
fakültesini bitirmemize yakın, arkadaşım Mehmet’le kafa kafaya verip, Bahariye
Caddesi’nin ara sokaklarındaki bina cephelerine serpilmiş paslı avukat bürosu
tabelalarına bakarak ve epeyce dramatize ederek mezun olduktan sonraki iş
hayatımızın hayalini kurmaya başlamıştık. Adım atanın içini kokusuyla
kaldıracak, filtresiz, ucuz sigaraların dumanı sayesinde erimeyen sise boğulmuş
bir hanın odacığında, beyazlamış uzun bıyıkları nikotinden sararmış,
adliyeye giderken elinde salladığı bond çantasının kapağı yerinden kopup
ayrılmaya yüz tutmuş, eşten dosttan gelen üç-beş icra davasının takibinden
başka şey yapmayan, avukat kelimesinin vaktiyle ifade ettiği saygının hakkını
veremeyenlerden olup, ölene dek sefaletle savaşacaktık. Detaylandıkça insanın
hem içini acıtan, hem garibanlığına güldüren bu hayal, sonradan basbaya fobimiz
oldu. O kadar ki; ben yurtdışına yüksek lisans yapacağım diye bir daha geri
dönmemek üzere kaçtım, Mehmet akademik kariyer edinmek için avukatlığı bir
kenara bıraktı.
Baron von Plastik’in fotoğrafa
koyduğu “memurlar” ismine bakarken, fotoğrafın çekildiği sıralarda memurluğun
saygın bir mevki olduğunu tekrar hatırladım. Sonra en kötü televizyon
şovlarının yayınlandığı yerel kanallara benzer bir estetik anlayışıyla hizmet
veren Memurlar.net web sitesine ve şimdiki memur profiline aklım gitti. Derken
yönetici kademesinde sayılmayan cins çoğu düşük seviye memurluğun artık nasıl
da bir paçozluk, nasıl bir yokluk, nasıl bir muhtaçlık çağrıştırdığını; bu
insanların çeşitli sınavlar, kuralar ve çekilişlere, değişip duran uçucu
haklara bağlı şekilde görevlerini yapmaya çabaladıklarını düşündüm. Mehmet’le
sararmış bıyıklı gelecek öngörümüz, belki de şimdinin memurlarında can
bulmuştu.
Kalemimi koyverdiğim bu uzun
girizgâhın ardından fotoğrafta neyi işaret etmek istediğime geleyim:
Tatlı bir bahar günü öğleden
sonrasında (gölgelerin düşüşü beni güneşin biraz olsun eğildiğine
ikna ediyor) az önce yenmiş yemeğin üstüne içilen Türk kahvesinin ve keyif
sigarasının yanında kimisi sayfalarını paylaştığı gazetesini okuyor, kimisi
kılığından asker olduğu belli olan arkadaşına yanaşmış, fotoğrafçı için poz
kesiyor. Herkesin sandalyesi objektife dönük, garson bile olduğu yerde
dikilerek hazrolda durmuş. Dirsekten büküp sol omzuna yasladığı tepsisinin
hemen arkasında kalan, bir kayanın üstüne çökmüş ufku seyreden adamı bileğinde
taşıyor sanki. Yalnız hepsinden önemlisi, fotoğrafın kadrajına aslında
çağırılmamış, sol arkada oturan esmer yüzlü, yoksul görünüşlü adam. Bu adamın
rütbe vermeyen cinste kep takılan mesleklerden birine mensup olup, bekçi veya
kapı görevlisi olarak çalıştığını tahmin ediyorum. Uzaktan, memurlar grubunun
çektirdiği fotoğrafa başka açıdan bakıyor; mühim adamların dimdik oturuşlarını,
ilikli yakalarını, kendisinin tersine mevsimle uyumlu giyimlerini yaban
gözlerle süzüyor.
Elmira
Cok sevgili Elmira ve Baron van Plastik,
YanıtlaSilHani bazi kirlik resimlerde cekilmis grup resimlerinde bir iki insan kadraja bir dali, yapragi sokmak icin dallari eger ya, o bir moda midir? Gaye nedir?
Bir aciklar misiniz?
Sözünü ettiğiniz fotoğraflara rsatlamadım ama, kareye pastoral zenginlik kazandırmak, kazanılmış o zenginliği gözümüze sokmak için olabilir mi? Belki de dengelerini koruyabilmek için :)
YanıtlaSil