30 Kasım 2012 Cuma

Taksim Anıtı

 
Cumhuriyet sonrası kentsel değişimin önemli simgelerinden Taksim meydanı ve onun odağı anıt, yapıldığı günden beri İstanbul’un kolektif belleğinin önemli bir parçası. Kamu ve bireye ait olayların merkezindeki her simge gibi  o da değişmez şekilde, çok uzun sürelerde tekrarlanarak kullanılıyor.
Elimizde “bu tekrarın en basit ve kayıt edilmiş hali” olarak adlandırılabilecek bir dizi fotoğraf var.  Sıradanlığın en düz halleri ve hiç biri doğal değil. Anıt önünde hareketsizce durulanı da var,   Mis Sokaklı Fotoğrafçıların icadı, “yürüyormuş gibi” mizansenlisi de. Aradan bunca yıl geçtikten sonra sevimli ve anlamlı geliyorlar. Ama hayır, çoğunda anlam göremiyorum. İlginçlikleri bir taraftan arka plana aldıkları anıtsa, diğeri de bu kadar sıradan oluşları  galiba.  Bence serinin en ilginci “Ağabeyim Danyal ve Biz”. Yalnızca onda simge ve anlamlar okuyabiliyorum. Ağabeyin ortama yabancı ama eğreti olmayan duruşu, Kentin kendisine sunduğu olanakları değerlendirip (dolma kalemle, doğru imla – özel ismin büyük harfle yazılması- doğru yazılı “ağabey” kelimesi)  başarıya ulaşmış kardeş. Konumunu bilir ama birlikte başarmışlığın gururuyla fotoğrafta yer alan mutlu eş. Tüm bunları görebilmek mümkün.
Mis Sokak ile ilgili de birkaç söz: Anlaşılan anıt çevresinde saf tutan “şipşakçı” lar çektikleri fotoğrafları Beyoğlu’nun girişindeki sokaklarda kurulu stüdyolarda bastırıp sahiplerine veriyorlardı. Hemen hepsinin arkasında kaşeleri var. “Foto Amber” 14, “Foto Vasıf” 11, Bay M. Ardıç’a ait, ama kaşeden adını okuyamadığımız stüdyo ise  Mis Sokak 9 numarada hizmet veriyor.  Listenin dışındaki tek fotoğraf Danyal’ın kardeşinin tercihi olan Bekar Sokak 11 numaradaki “Foto Gülen”.  Gerçekten de, bu gün hala İstiklal Caddesine açılan bu  meydana yakın sokaklarda az da olsa fotoğraf stüdyolarına rastlamak olası.
BvP




Şehirlerin birer apartman dairesi olduğunu farz edersek, meydanlar bu apartman dairelerinin misafir odalarıdır. Önemli günler ve haftalar süresince, tören ve kutlamalara hazır, anıt önleri çelenk ve vatandaş tarafından birkaç saat sonrasında yerinden tutam tutam sökülecek çeşitli çiçek aranjmanlarının bırakılmasına uygun, gerekirse trafiğe ve günlük telaşa kapalı vaziyette, temiz tutulmalıdır. Fakat, öyle ya, misafirin kimi türlüsü davet beklemez, aniden patavatsızca uğrayıverir. Üstelik bazen bir de içlerinde bulundukları anı eğri büğrü kadrajlarla sonsuza dek dondurmakta ısrarcı davranırlar.
Bu tür fotoğraflarda, asıl mesele fondaki anıt, meydan, açıklık, bahçe, kurum, bina değil de, önündeki kişinin o şeyle ilişkisini zamana karşı tasdik ettirmesidir. “Ben unutsam da, sen bana unutturma” demektedir fotoğrafı çektirmek isteyen, fotoğrafına. Odağın dışında kalmış bir detay haline gelen mekân, kötü profiliyle arkada süresiz belirmeye mahkûm, poz vermesini zaten beklemeyen bir objektifin önünde kasılıp öylece kalakalır.    
Elmira

Taksim Anıtı Önünde Çocuklar, Ekim 1930
Serideki en eski ve baskıkalitesi göz önünde bulundurulunca, muhtemelen bir amatör tarafından çekilip basılmış tek örnek. Arkasında kaşe, baskı numarası vs yok. Dolmakalemle yazılmış “Taksim abidesi önünde 27/XI/930 Perşembe” yazısı okunuyor.
10-11 ve 7-8 yaşlarındaki iki çocuğun görüntüsünün Anıtı engellememesine özellikle dikkat edilmiş gibi. Anıtın 1928’de açıldığını ve çok kısa bir zaman geçmiş olduğunu düşünürsek aslında oldukça doğal bir dürtü bu. Sadece, iki yandaki çeşmelerin parçası olarak tasarlanan ama inşaat sırasında bu işlevleri iptal edilen zemin hizasındaki yalaklardan birini tam göremiyoruz. Arkada kameraya bakan bir kadın ve çocuk görünüyor. Anıtın arkasında, solda ise (Taksim gezisinin sağında, bu gün Anıtla Atatürk Kültür Merkezi arasındaki açıklıkta) döneme ait fotoğrafların çoğunda topçu kışlası ile birlikte görünen büyücek bir yapı var.Beyaz renkte yay biçimli, alana sınır oluşturan ve dönemin modern mimarlık anlayışına göre yapılmışa benzeyen bu bina hakkında maalesef bilgim yok.

BvP

Taksim Anıtı Önünde Genç Erkek - Öğrenci?, 1950'ler
 
Taksim Anıtı Önünde Subaylar, 1950'ler
Taksim Anıtı Önünde Genç Kadınlar, Mart 1952

1950’lerde çekilen fotoğrafların çoğunda rastladığımız; gülen mutlu insanlar ve her nasılsa hep şık, zarif kadınlar.
Kısa ceketin kumaşı ,oturuşu usta bir terzinin elinden çıktığını gösteriyor. Çanta, beyaz çerçeveli güneş gözlükleri, güderi eldivenler o yılların İstanbul’unda ulaşılması zor ve çok rafine aksesuarlar. Tünelde bir butikten, belki bir Avrupa seyahatinden alınmış. Ancak her nereden alınmışsa;  uyumla bir araya getirilmiş, yakıştırılmış.
Perapalas’ta çaya, belki Rejans’ta yemeğe gidilmiş, yada Taksim belediye gazinosuna gidilecek. Demokrat parti iktidarının ilk yılları, savaşın sona ermesinin getirdiği psikolojik bir rahatlama,evet ülke belki genel olarak çok ta refah içinde değil ama, ne zaman oldu ki? İnsanlar bir şekilde mutlu, yüzler gülüyor.  İktidar tarafından pompalanan Amerikan tarzı  gündelik hayatı etkiliyor, hafta sonları çaylara, dans partilerine gitmek moda. Üç sene sonra Hilton’da bin bir tantanayla Elmadağ’da açılacak…
 
Bu arada Türkiye  yavaşça  80’lerin ortalarında sürecini tamamlayacağı, köklerini tümden sarsacak derin bir sosyal, kültürel çöküntüyle sonuçlanacak yolculuğuna hazırlanıyor. Taksim’in ortasındaki Cumhuriyet anıtı da bulunduğu yerden 6-7 eylül olaylarını, kanlı bir mayısları, askeri darbeleri seyretmeyi, yakın tarihimize sessizce tanıklık etmeyi bekliyor.

Batur

 

Taksim Anıtı Önünde, Ağabeyim Danyal ve Biz, 1957
Önder Şenyapılı’nın 60 ve70’lerin kentlileşememe sürecini anlatan bir kitabı var. “Kentleşemeyen Ülke, Kentlileşen  Köylüler”. Bu resme her bakışımda ise 40’lar ve 50’lerin kentleşebilen ve bundan gurur duyan  köylüsünü görüyorum.  Endüstrileşememiş; kentli işçi sınıfı, ticaret burjuvazisi yetersiz ve o açığı göçle kapamaya çalışan her ülke gibi, bizim kentli nüfusun da “köyü” ile ilişkisi henüz çok taze ve bu ilişki doğal olarak  ne kent ne de bireyler açısından her zaman mutlu ve uyumlu değil.
Fakat bu fotoğrafın çekildiği dönemlerde kent ve köy arasındaki geçirgenliğin daha  fazla olduğu anlaşılıyor. Kente geliş,  oyuncusunu bekleyen rollerden uygun olana çarçabuk uyum sonraki yıllara kıyasla  daha kolay olmuşa benziyor. Sözünü ettiğim o yakınlık kentin sakini olmayı tercih edenleri kendi aurası içinde yoğurma, şekillendirme gücünü de arttırmış olmalı. Köy, taşra ve büyük kentin yukarıya doğru geçirgenliği yükselişin aktörlerine halen fayda, haz ve gurur sunabiliyor. Ben de bu gururu -belki bir pazar öğleden sonrasında- “ağabeyim Danyal”a kenti gezdirişte okuyabiliyorum.
 
BvP

Bu fotoğrafa bakılırsa; kentli olmaktan gurur duyan köylüden, kenti köye çevirmekten gurur duyan köylüye geçişe daha çok var.
 
Batur
 
 
 
 

5 yorum:

  1. "Taksim Anıtı, 2012 Aralık"
    yazan bir fotoğraf olsaydı, arka planda iş makinaları sürüsü, akmayan bir trafik ve kakafoni olacaktı, olurdu, öyle!

    YanıtlaSil
  2. Diğ mi? Türkiye "olur öyle" !

    Ama galiba esas tatsız olan; geçmişin ağızlarda mentol ferahlığı bırakırken geleceğin pis bir geğirti ile gelen çürük tadı ve mide bulantısı.

    YanıtlaSil
  3. 2011'in ilkbaharında iş yerinde konuşurken akşama doğum gününü kutlayacak olan arkadaşım 29 yaşına Taksim Anıtı önünde fotoğrafı olmadan girmek istemediğini söyledi. Buluşacağımız mekana giderken meydanda 1950'lerdeki genç öğrencininkine benzer bir fotoğraf çektirdim. Belki yıllar sonra görenler anlam veremez.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorumlari BVP yayinliyor diye simdi gordum yazdiklarini. Buralara ugruyor muydun sen? Cok sevindim.

    Sevgiler, selamlar,

    Elmodelmo

    YanıtlaSil
  5. Geçerken uğradım Elmoş Hanımcığım, size de sevgiler.

    YanıtlaSil