Cumhuriyet sonrası kentsel
değişimin önemli simgelerinden Taksim meydanı ve onun odağı anıt, yapıldığı
günden beri İstanbul’un kolektif belleğinin önemli bir parçası. Kamu ve bireye
ait olayların merkezindeki her simge gibi
o da değişmez şekilde, çok uzun sürelerde tekrarlanarak kullanılıyor.
Elimizde “bu tekrarın en basit ve
kayıt edilmiş hali” olarak adlandırılabilecek bir dizi fotoğraf var. Sıradanlığın en düz halleri ve hiç biri doğal
değil. Anıt önünde hareketsizce durulanı da var, Mis Sokaklı Fotoğrafçıların icadı,
“yürüyormuş gibi” mizansenlisi de. Aradan bunca yıl geçtikten sonra sevimli ve
anlamlı geliyorlar. Ama hayır, çoğunda anlam göremiyorum. İlginçlikleri bir
taraftan arka plana aldıkları anıtsa, diğeri de bu kadar sıradan oluşları galiba. Bence serinin en ilginci “Ağabeyim Danyal ve
Biz”. Yalnızca onda simge ve anlamlar okuyabiliyorum. Ağabeyin ortama yabancı
ama eğreti olmayan duruşu, Kentin kendisine sunduğu olanakları değerlendirip
(dolma kalemle, doğru imla – özel ismin büyük harfle yazılması- doğru yazılı
“ağabey” kelimesi) başarıya ulaşmış
kardeş. Konumunu bilir ama birlikte başarmışlığın gururuyla fotoğrafta yer alan
mutlu eş. Tüm bunları görebilmek mümkün.
Mis Sokak ile ilgili de birkaç
söz: Anlaşılan anıt çevresinde saf tutan “şipşakçı” lar çektikleri fotoğrafları
Beyoğlu’nun girişindeki sokaklarda kurulu stüdyolarda bastırıp sahiplerine
veriyorlardı. Hemen hepsinin arkasında kaşeleri var. “Foto Amber” 14, “Foto
Vasıf” 11, Bay M. Ardıç’a ait, ama kaşeden adını okuyamadığımız stüdyo ise Mis Sokak 9 numarada hizmet veriyor. Listenin dışındaki tek fotoğraf Danyal’ın
kardeşinin tercihi olan Bekar Sokak 11 numaradaki “Foto Gülen”. Gerçekten de, bu gün hala İstiklal Caddesine açılan
bu meydana yakın sokaklarda az da olsa
fotoğraf stüdyolarına rastlamak olası.
BvP
Şehirlerin birer apartman dairesi olduğunu farz edersek,
meydanlar bu apartman dairelerinin misafir odalarıdır. Önemli günler ve
haftalar süresince, tören ve kutlamalara hazır, anıt önleri çelenk ve vatandaş
tarafından birkaç saat sonrasında yerinden tutam tutam sökülecek çeşitli çiçek
aranjmanlarının bırakılmasına uygun, gerekirse trafiğe ve günlük telaşa kapalı
vaziyette, temiz tutulmalıdır. Fakat, öyle ya, misafirin kimi türlüsü davet
beklemez, aniden patavatsızca uğrayıverir. Üstelik bazen bir de içlerinde
bulundukları anı eğri büğrü kadrajlarla sonsuza dek dondurmakta ısrarcı
davranırlar.
Bu tür fotoğraflarda, asıl mesele fondaki anıt, meydan,
açıklık, bahçe, kurum, bina değil de, önündeki kişinin o şeyle ilişkisini
zamana karşı tasdik ettirmesidir. “Ben unutsam da, sen bana unutturma”
demektedir fotoğrafı çektirmek isteyen, fotoğrafına. Odağın dışında kalmış bir
detay haline gelen mekân, kötü profiliyle arkada süresiz belirmeye mahkûm, poz
vermesini zaten beklemeyen bir objektifin önünde kasılıp öylece kalakalır.
Elmira
Taksim Anıtı Önünde Çocuklar, Ekim 1930 |
Serideki en eski ve baskıkalitesi göz önünde bulundurulunca, muhtemelen bir amatör tarafından çekilip basılmış tek örnek. Arkasında kaşe, baskı numarası vs yok. Dolmakalemle yazılmış “Taksim abidesi önünde 27/XI/930 Perşembe” yazısı okunuyor.
10-11 ve 7-8 yaşlarındaki iki çocuğun görüntüsünün Anıtı engellememesine özellikle dikkat edilmiş gibi. Anıtın 1928’de açıldığını ve çok kısa bir zaman geçmiş olduğunu düşünürsek aslında oldukça doğal bir dürtü bu. Sadece, iki yandaki çeşmelerin parçası olarak tasarlanan ama inşaat sırasında bu işlevleri iptal edilen zemin hizasındaki yalaklardan birini tam göremiyoruz. Arkada kameraya bakan bir kadın ve çocuk görünüyor. Anıtın arkasında, solda ise (Taksim gezisinin sağında, bu gün Anıtla Atatürk Kültür Merkezi arasındaki açıklıkta) döneme ait fotoğrafların çoğunda topçu kışlası ile birlikte görünen büyücek bir yapı var.Beyaz renkte yay biçimli, alana sınır oluşturan ve dönemin modern mimarlık anlayışına göre yapılmışa benzeyen bu bina hakkında maalesef bilgim yok.
BvP
BvP
Taksim Anıtı Önünde Genç Erkek - Öğrenci?, 1950'ler |
Taksim Anıtı Önünde Subaylar, 1950'ler |
Taksim Anıtı Önünde Genç Kadınlar, Mart 1952 |
1950’lerde çekilen fotoğrafların
çoğunda rastladığımız; gülen mutlu insanlar ve her nasılsa hep şık, zarif
kadınlar.
Kısa ceketin kumaşı ,oturuşu usta
bir terzinin elinden çıktığını gösteriyor. Çanta, beyaz çerçeveli güneş
gözlükleri, güderi eldivenler o yılların İstanbul’unda ulaşılması zor ve çok
rafine aksesuarlar. Tünelde bir butikten, belki bir Avrupa seyahatinden
alınmış. Ancak her nereden alınmışsa; uyumla bir araya getirilmiş, yakıştırılmış.
Perapalas’ta çaya, belki Rejans’ta
yemeğe gidilmiş, yada Taksim belediye gazinosuna gidilecek. Demokrat parti
iktidarının ilk yılları, savaşın sona ermesinin getirdiği psikolojik bir
rahatlama,evet ülke belki genel olarak çok ta refah içinde değil ama, ne zaman
oldu ki? İnsanlar bir şekilde mutlu, yüzler gülüyor. İktidar tarafından pompalanan Amerikan tarzı gündelik hayatı etkiliyor, hafta sonları
çaylara, dans partilerine gitmek moda. Üç sene sonra Hilton’da bin bir
tantanayla Elmadağ’da açılacak…
Bu arada Türkiye yavaşça 80’lerin ortalarında sürecini tamamlayacağı, köklerini
tümden sarsacak derin bir sosyal, kültürel çöküntüyle sonuçlanacak yolculuğuna hazırlanıyor.
Taksim’in ortasındaki Cumhuriyet anıtı da bulunduğu yerden 6-7 eylül
olaylarını, kanlı bir mayısları, askeri darbeleri seyretmeyi, yakın tarihimize
sessizce tanıklık etmeyi bekliyor.
Batur
Batur
Taksim Anıtı Önünde, Ağabeyim Danyal ve Biz, 1957 |
Önder Şenyapılı’nın 60 ve70’lerin
kentlileşememe sürecini anlatan bir kitabı var. “Kentleşemeyen Ülke, Kentlileşen Köylüler”.
Bu resme her bakışımda ise 40’lar ve 50’lerin kentleşebilen ve bundan gurur
duyan köylüsünü görüyorum. Endüstrileşememiş; kentli işçi sınıfı, ticaret
burjuvazisi yetersiz ve o açığı göçle kapamaya çalışan her ülke gibi, bizim
kentli nüfusun da “köyü” ile ilişkisi henüz çok taze ve bu ilişki doğal olarak ne kent ne de
bireyler açısından her zaman mutlu ve uyumlu değil.
Fakat bu fotoğrafın çekildiği
dönemlerde kent ve köy arasındaki geçirgenliğin daha fazla olduğu anlaşılıyor. Kente geliş, oyuncusunu bekleyen
rollerden uygun olana çarçabuk uyum sonraki yıllara kıyasla daha kolay olmuşa benziyor. Sözünü ettiğim o
yakınlık kentin sakini olmayı tercih edenleri kendi aurası içinde yoğurma,
şekillendirme gücünü de arttırmış olmalı. Köy, taşra ve büyük kentin yukarıya
doğru geçirgenliği yükselişin aktörlerine halen fayda, haz ve gurur
sunabiliyor. Ben de bu gururu -belki bir pazar öğleden sonrasında- “ağabeyim Danyal”a
kenti gezdirişte okuyabiliyorum.
BvP
Bu fotoğrafa bakılırsa; kentli olmaktan gurur duyan köylüden, kenti köye çevirmekten gurur duyan köylüye geçişe daha çok var.
Batur
"Taksim Anıtı, 2012 Aralık"
YanıtlaSilyazan bir fotoğraf olsaydı, arka planda iş makinaları sürüsü, akmayan bir trafik ve kakafoni olacaktı, olurdu, öyle!
Diğ mi? Türkiye "olur öyle" !
YanıtlaSilAma galiba esas tatsız olan; geçmişin ağızlarda mentol ferahlığı bırakırken geleceğin pis bir geğirti ile gelen çürük tadı ve mide bulantısı.
2011'in ilkbaharında iş yerinde konuşurken akşama doğum gününü kutlayacak olan arkadaşım 29 yaşına Taksim Anıtı önünde fotoğrafı olmadan girmek istemediğini söyledi. Buluşacağımız mekana giderken meydanda 1950'lerdeki genç öğrencininkine benzer bir fotoğraf çektirdim. Belki yıllar sonra görenler anlam veremez.
YanıtlaSilBu yorumlari BVP yayinliyor diye simdi gordum yazdiklarini. Buralara ugruyor muydun sen? Cok sevindim.
YanıtlaSilSevgiler, selamlar,
Elmodelmo
Geçerken uğradım Elmoş Hanımcığım, size de sevgiler.
YanıtlaSil