Yetmişlerde İskenderun’da yaşayan
anneannem ve onun, bir gözünün cam oluşu yüzünden aile arasında tatsız bir acımasızlıkla “yarımporsiyon” olarak adlandırılan kocası senede bir kere
uzun bir otobüs yolculuğu ile bize gelirlerdi. Bu ziyaretleri , özellikle
“yarımporsiyon”un gelişini iple çekerdim. Türkiye’nin o yıllarında otobüs
yolculukları bile önemli olaylardan-dı. Anneannem yakasız, ince merserize kazağı,
yarımporsiyon kusursuz ütülü bembeyaz
gömleği ve takım elbisesi ile otobüsten iner, onlara bir sürü
düğme ile ilikli – elbette -
bembeyaz kılıflı iki adet bavul eşlik ederdi. Hemen her zaman, bana vermek üzere yolda kendine ikram edilmiş
uçuk mavi, üzerinde otobüs şirketinin
adı ve amblemi olan iki adet uzun çiklet
olurdu.
İskenderun 1950. Yarımporsiyon ve ailesi. İlk evliliğinden çocuklar, anneannem, babam, annem |
Bir kere de İstanbul’dan Elazığ’a
otobüsle gittiğimizi hatırlıyorum. O yılların birbirine rakip iki otobüs
markasından “o302”lerin yerine Magirus – Deutz, “havalı apollo” kullanırdı, taa Elazığ’a kadar giden Hazar Turizm. Arka
kapının üzerinde pleksiglass bir plakette“Havalı Apollo” yazar, ortasına da
yağlıboya ile fiyakalı bir “V8” oturtulmuş
olurdu hep. Sekiz silindirli hava
soğutmalı motorlar üreticinin övünç
kaynağıydı. Süspansiyonları makaslı
olmayıp pnömatik körükle destekli bu otobüslerin
esas “havalı” özelliği buradan geliyordu galiba. O körükler sıkça arıza yapar
veya patlar, otobüs ön tarafı garip bir şekilde öne doğru kapaklanmış olarak
yolda kalırdı. Ayrıca, kabin içi ısıtma
sistemi (kalorifer) için gereken ayrı bir motor işleticiler için ayrı bir
masraf kapısıydı ve düzeneğin yeterince ısıtmıyor oluşu da ek bir
sevimsizlikti… Yetmişlerin sonlarında, seksenlerin başında artık kullanılmaz
oldular. Diğer marka pazara tümüyle
egemen oldu.
Ne türden seyahat olursa olsun; başlangıcı,
sonu veya herhangi bir anı albümlerde en çok rastlanılan fotoğraf türü.
Maalesef ne annemin annesinin ve de yarımporsiyon’un bu tür seyahatler sırasında çekilmiş fotoğrafları
yok. Ama başkalarının var:
Ankara O. 27 357
Annem bir O3500H Magirus
Deutz önünde. Arkasında tarih yok, fakat araç plakası fotoğrafın 1962 yılında veya önce çekilmiş
olması gerektiğini söylüyor. Bu tarz plakalar (il adı ve aracın niteliği; H:
hususi, T:Taksi, O:otobüs gibi… ve rakam) o tarihten itibaren yerini il
kodu-iki harf-üç rakamdan oluşanlara bıraktı. Fazla bir detay yok. Sağ elindeki
güneş gözlüğü, burnu açık ayakkabıları, açık renk çantası ve kısa kollu giysisi yaz mevsiminde
çekilmiş olduğu söylüyor. Sağ bileğinde o hatırladığım, kalın altın kordonlu
küçük saati var.
Bütüne bakınca, bu fotoğraf
1962’de, inanılmaz bir hovardalıkla çıktıkları ilk Avrupa gezilerine ait
olabilir. Bu ve daha sonraki yıllarda çıkılan ve popüler Avrupa kentlerinden alınmış
ucuz anı eşyaları (plastik gondollar, demir perde ülkelerinden alınma, yerel
giysileri içinde, acemice üretilmiş bebekler) ile dönülen hem anlamsız hem ciddi paralara mal olan bu yurtdışı
gezileri ileri yıllarda ağabeyimin ve
benim epey sinirimize dokunacak, halen arada yapılan; ana konusu ailemizin
yetersiz parasal kaynaklarının nasıl çarçur edildiği ve babamın zamanına göre
iyi para kazanmasına rağmen neden servet birikimi yapılamadığı konulu öğle
yemeği sohbetlerinin ana konularından olacaktı.
Otobüsün bir Magirus-Deutz O3500H
olduğu belli, ama ne yazık ki fotoğrafın
gösterdiği alanda işletmeci ile ilgili
bir bilgi yok. Görünen sadece Bay Conrad Dietrich Magirus’un, Ulm’deki Gotik
katedralin ince uzun ve görkemli silüeti ile Magirus’un “M”sini birleştirerek tasarladığı amblem. Bir de
onun hemen üzerindeki – büyük ihtimalle – kabin havalandırmasına ait kapak.
CIO-337
Hangi Anlamsız Orta Avrupa Kenti? 1969-1970 |
Yine bir anlamsız Avrupa
seyahati. 1969 veya 70 olmalı. Babam, annem ve ben. Fotoğrafın arkasında tarih
yok; ancak giysilerden, arkası dönüK adamın trençkotundaki dalgalanmadan,
annemin hafifçe dağılmış boya sarısı saçlarından rüzgarlı bir sonbahar günü
olduğunu saptamak hiç zor değil. Ne o günden, ne de yolculuktan geriye hiçbir
şey kalmamış hatırımda. Esasen
neden dahil edilmiş olduğum da benim için halen meçhul.
İki renk ayakkaplarım, üzerine gömlek yakaları yatırılmış önü ilikli blazer
ceketimle orada ne işim var?
Kimbilir hangi orta Avrupa
kentinde harekete hazırlanan otobüslerin önündeyiz. Adet yerini bulsun diye yapılan
bir şehir turuna başlanacak belki. Ya da
başka bir sıkıcı kente gitmek için yola çıkmak üzereyiz. Bunlar şehir içi otobüslerine benzemiyorlar.
Önünde durduğumuz otobüsün sağında, camın altındaki “CIO-357” yazısından başka bir şey
görünmüyor. Otobüsün önündeki amblemi bile tahmin edemiyorum. Sağımızda duran otobüsün bir “Setra”, daha
doğrusu bir “Setra S9” olduğu
anlaşılıyor.
Setra S9, İnternet |
Cok güzel olmuş, lakin blogu izlemeye alamıyoruz reis.
YanıtlaSilTeşekkür ederiz.
YanıtlaSilİzlemeye niye alınamıyor lakin? Bir araştırayım.
Ben de onu diyecektim - izleyebilsek ne sahane olurdu. Saygilar.
YanıtlaSilBir soru:
YanıtlaSilYukarıdan 3. fotoğraftaki otobüsün benzerleri, İstanbul'da 70lerin ortalarına dek belediye otobüsü olarak kullanılmış mıydı?
Bana sanki öyle geliyor. Sanki, troleybüslerle birlikte onlar da seferden kaldırılmıştı ve Bussignler, Leylandlar seferde kalmıştı.
Büssinglere benziyor ama bunlardan kullanıldığını hatırlamıyorum. Oldukça çirkin skodalar ve Bebek hattında çalışan Mercedes otobüsler vardı.
YanıtlaSil