![]() |
Anadolu'da Hava Alanı 50'ler |
Evet, bu kadar kolaydı işte. Uçak
piste iner; terminale yaklaşır ve motorları dururdu. Sen de elini kolunu
sallayarak inerdin. Bu fotoğrafın çekildiği yıllarda (ellilerin başları-
ortaları?) sivil uçaklar da,ihtiyaca cevap
verebilecek donanıma sahip askeri hava alanlarını kullanıyordu [1] Pistin hemen yanındaki
alçak ve basit kule, ortalıkta bir yolcu salonun görülmeyişi, pisti sınırlayan eğreti
ip buranın o tür bir “meydan” olduğunu söylüyor. Fakat yine de, boş olarak
bekleyen otobüs ve önünde küçük de olsa
bir gurup karşılayan– veya – yolcu edenle bir bölümü sivilleştirilmiş.
Yüzü bize dönük olanların kravatsız
ve kasketli oldukları seçiliyor. Devlet işletmelerinde çalışan, o yörenin insanı
işçiler gibi… Uçaktan inecek Karayolları Bilmem kaçıncı Bölge Makine İkmal Şefini alıp, şehrin bir parça
dışındaki “bölge”ye götürecekler. Anadolu'daki
devlete ait hizmet birimleri –
şimdi de öyle mi bilmiyorum – eskiden çok geniş alanlara kurulu ve her tür
işlevin bir arada olduğu, kendine yeterli bir tür sivil “üs” biçiminde olurdu.
Örneğin bin dokuz yüz yetmişlerde
Diyarbakır Karayolları Dokuzuncu
Bölge Müdürlüğü bakım atölyeleri, malzeme yakıt ve yedek parça depoları, büro-yönetim yapıları, lojmanları ve dinlenme
tesisleri ile devasa bir kompleksti. İçinde
güzel , havuzlu filan bir çay bahçesi
olduğunu, pide lahmacun vs yapıldığını hatırlıyorum. Özellikle elliler ve
altmışlarda doğu’ya giden ve özellikle zorlu arazi şartları ile de boğuşmak
zorunda kalan sivil devlet çalışanlarına
da yaşamı kolaylaştırmak ve bir nebze
cazip kılabilmek için düşünülmüş akıllıca bir fikir.
“Şefim” güneş gözlükleri, net
olmayan şu fotoğrafta bile kolayca
seçilen tertemiz ayakkabıları ile pek yöreye ait değil (arkası bize dönük
subaylar ve beyaz ayakkabılı hanımefendi gibi). Şişkin evrak çantası ve omzundaki
ince kayışın ucunda büyük ihtimalle bu fotoğrafı çeken makinenin kılıfı kıyafeti
tamamlıyor. Bol spor ceket ve koyu renk gömlek nedense şu kafamdaki “şefim”
hüviyetine tam uygun. Karayolları Genel
Müdürlüğündeki odalarında pipo içip birbirlerine “yes”, “orrayt” diyen, bin dokuz yüz ellilerin Amerika’da eğitim
görmüş mühendislerinden de olabilir. Ama
daha çok sıkça arazide bulunan, iş
makinelerinin mükemmel çalışmasından, arızaları veya yedek parça tedariğinden
(ikmalinden) sorumlu biri, ya da menfezler, küçük köprüler yapan bir inşaat
mühendisi olmasını istiyorum. Sahada
değilken de, zerinde soluk mavi iş önlüğü ile atölyede geçiriyor vaktini.
Ankara
veya İstanbul'a yapılmış kısa süreli
yolculuğun (görev?, “vazife”) ardından çalıştığı küçük Anadolu kentine dönüyor,
kendisini seven çalışanlar ve şöförü kendisini karşılamaya gelmişler, (belki de
tıpkı o yıllarda benzer bir iş yapmış olan babam gibi)….
BvP
..............
[1] Zaten Yolcu uçakları da genellikle 1945’den sonra Hava Yolları envanterine girmiş Douglas DC-3
“Dakota”lardı. İkinci Dünya Savaşı sırasında C-47 adıyla nakliye uçağı
olarak binlerce üretilmiş, kullanılmış bu uçaklar savaşın bitimiyle Amerika ile
dirsek temasındaki müttefik ülkelerin
ordularına askeri yardım programı çerçevesinde, sivil kullanım için de hava
yolu şirketlerine çok ucuza verildi. Türk Hava Yollarında da 1960’lara kadar
kullanıldılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder