14 Ocak 2013 Pazartesi

Memurlar

Devlet Memurları Tatil Gününün ve Güneşin Tadını   Çıkarıyor
İskenderun Sahili 1947 veya 1948

Hukuk fakültesini bitirmemize yakın, arkadaşım Mehmet’le kafa kafaya verip, Bahariye Caddesi’nin ara sokaklarındaki bina cephelerine serpilmiş paslı avukat bürosu tabelalarına bakarak ve epeyce dramatize ederek mezun olduktan sonraki iş hayatımızın hayalini kurmaya başlamıştık. Adım atanın içini kokusuyla kaldıracak, filtresiz, ucuz sigaraların dumanı sayesinde erimeyen sise boğulmuş bir hanın odacığında,  beyazlamış uzun bıyıkları nikotinden sararmış, adliyeye giderken elinde salladığı bond çantasının kapağı yerinden kopup ayrılmaya yüz tutmuş, eşten dosttan gelen üç-beş icra davasının takibinden başka şey yapmayan, avukat kelimesinin vaktiyle ifade ettiği saygının hakkını veremeyenlerden olup, ölene dek sefaletle savaşacaktık. Detaylandıkça insanın hem içini acıtan, hem garibanlığına güldüren bu hayal, sonradan basbaya fobimiz oldu. O kadar ki; ben yurtdışına yüksek lisans yapacağım diye bir daha geri dönmemek üzere kaçtım, Mehmet akademik kariyer edinmek için avukatlığı bir kenara bıraktı.

Baron von Plastik’in fotoğrafa koyduğu “memurlar” ismine bakarken, fotoğrafın çekildiği sıralarda memurluğun saygın bir mevki olduğunu tekrar hatırladım. Sonra en kötü televizyon şovlarının yayınlandığı yerel kanallara benzer bir estetik anlayışıyla hizmet veren Memurlar.net web sitesine ve şimdiki memur profiline aklım gitti. Derken yönetici kademesinde sayılmayan cins çoğu düşük seviye memurluğun artık nasıl da bir paçozluk, nasıl bir yokluk, nasıl bir muhtaçlık çağrıştırdığını; bu insanların çeşitli sınavlar, kuralar ve çekilişlere, değişip duran uçucu haklara bağlı şekilde görevlerini yapmaya çabaladıklarını düşündüm. Mehmet’le sararmış bıyıklı gelecek öngörümüz, belki de şimdinin memurlarında can bulmuştu. 

Kalemimi koyverdiğim bu uzun girizgâhın ardından fotoğrafta neyi işaret etmek istediğime geleyim:
Tatlı bir bahar günü öğleden sonrasında  (gölgelerin düşüşü beni güneşin biraz olsun eğildiğine ikna ediyor) az önce yenmiş yemeğin üstüne içilen Türk kahvesinin ve keyif sigarasının yanında kimisi sayfalarını paylaştığı gazetesini okuyor, kimisi kılığından asker olduğu belli olan arkadaşına yanaşmış, fotoğrafçı için poz kesiyor. Herkesin sandalyesi objektife dönük, garson bile olduğu yerde dikilerek hazrolda durmuş. Dirsekten büküp sol omzuna yasladığı tepsisinin hemen arkasında kalan, bir kayanın üstüne çökmüş ufku seyreden adamı bileğinde taşıyor sanki. Yalnız hepsinden önemlisi, fotoğrafın kadrajına aslında çağırılmamış, sol arkada oturan esmer yüzlü, yoksul görünüşlü adam. Bu adamın rütbe vermeyen cinste kep takılan mesleklerden birine mensup olup, bekçi veya kapı görevlisi olarak çalıştığını tahmin ediyorum. Uzaktan, memurlar grubunun çektirdiği fotoğrafa başka açıdan bakıyor; mühim adamların dimdik oturuşlarını, ilikli yakalarını, kendisinin tersine mevsimle uyumlu giyimlerini yaban gözlerle süzüyor. 
 
Elmira
 
 
 

2 yorum:

  1. Cok sevgili Elmira ve Baron van Plastik,

    Hani bazi kirlik resimlerde cekilmis grup resimlerinde bir iki insan kadraja bir dali, yapragi sokmak icin dallari eger ya, o bir moda midir? Gaye nedir?

    Bir aciklar misiniz?

    YanıtlaSil
  2. Sözünü ettiğiniz fotoğraflara rsatlamadım ama, kareye pastoral zenginlik kazandırmak, kazanılmış o zenginliği gözümüze sokmak için olabilir mi? Belki de dengelerini koruyabilmek için :)

    YanıtlaSil